Yaş Otuz Beş Yolun Yarısı Eder

19.11.2013 08:54

Naziler, İkinci Dünya Savaşı esnasında Paris’i işgal ederler. Paris, işgal altındadır. Her yerde gamalı Haçlar ve Adolf Hitler’in resimleri…

İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler, işgal ettikleri Paris esnafına şöyle bir uygulama getirirler. Derler ki, “Bundan böyle Paris’te dükkanı bulunan herkes vitrininin bir köşesine Hitler’in, öbür köşesine Mussolini’nin resmini asacak.” İsterlerse asmasınlar. İki liderin posteri, Naziler tarafından ücretsiz dağıtılacaktır.

Bir kitapçının önünde görevlilerin arabası durur. Görevlilerden biri seslenir:

- Kimin bu dükkan?

Kitapçı cevap verir:

- Benim efendim, benim.

- Al bunları, as vitrinine. Yarım saat sonra tekrar geçeceğiz bu sokaktan. Yarım saatin var kitapçı.

İki tane afiş uzatırlar kitapçıya. Birinde Hitler’in, öbüründe Mussolini’nin resmi vardır.

Görevliler ayrılır. Kitapçı, dükkanının önünde, kaldırımda, elinde iki tane afişle öylece kalır. Kendi kendine “Ben bunu yapamam. Ben bu afişleri asamam. Bu adamlar insan kasabı. Kitapları meydanlarda yaktılar. Benim dükkanımın raflarında bu adamların yaktıkları kitaplar var. O yazarların, şairlerin, aydınların öteki eserleri var. Asmam! Asmayacağım!” Kitapçı kararlıdır.

Bir yandan da zaman daralmaktadır. Kitapçı tamamen çaresizlik içindedir.

Kitapçı, afişin birini açar: Hitler. Bakamaz bile. Raptiyeyle, Hitler’in afişini dükkanının bir köşesine tutturur. Ötekini açar: Mussolini. Beterin beteri. İtalyan faşist diktatör. Onu da vitrinin karşı köşesine raptiyeyle tutturur. Kendini çok rahatsız hisseder. İçinden bir ses der ki “Sen bunu nasıl yapıyorsun? Sen bir kitapçısın. Sen bu iki kitap, insanlık düşmanının resmini nasıl asarsın?” İçi rahat değildir kitapçının.

Birdenbire “Buldum!” diye bağırır kendi kendine, aklına bir fikir gelir. Vitrindeki tüm kitapları kaldırır. Ama dükkanının ne dükkanı olduğu anlaşılsın, içeride ne satıldığı belli olsun diye bir tek kitap bırakır vitrinin tam ortasında. Hitler ve Mussolini’nin resimlerinin tam ortasında duran o kitap, Victor Hugo’nun bir eseridir: Sefiller.

İşte o yıllarda Paris, Naziler tarafından işgal edilmişken, bizden, aramızdan biri İstanbul’dan kalkıp oraya gider yüksek öğrenim için. Bakar ki savaş her yerde. Paris’in tüm sokaklarında gamalı Haçlar yükselmekte. “Bana ne bu savaştan?” der, “Ben İstanbul’a, ülkeme geri dönmeliyim.” Ama savaş başlamıştır. Uçaklar uçmaz, trenler çalışmaz, karayolu çok tehlikeli… İstanbul’a dönme şansı yok.

O yıllarda İsviçre tarafsız ülkedir. Der ki bizimki, “Ya şu Paris’ten İsviçre’ye kapağı attım mı, gerisi kolay. Sonra İstanbul’a gitmek kolay.” Fakat Paris-İsviçre arası çok uzak. Nasıl gideceğini düşünür. Araç yok. Aklına bir bisiklet satın alıp, Paris-İsviçre arasındaki patika yolları gösteren bir harita bulma fikri gelir. Pedal çevire çevire İsviçre’ye gitmeyi koymuştur kafasına.

Ve dediğini yapar, bir bisiklet satın alıp, haritayı da bulur. Tam 10 gün pedal çevirip, İkinci Dünya Savaşı’ndan kaçar. Tam 10 günü, bir bisikletin üzerinde geçirir.

Onu hepiniz tanıyorsunuz. İkinci Dünya Savaşı’ndan bir bisiklet sayesinde kurtulan o güzel şair, bir şiirinde şöyle sesleniyor bizlere:

“Yaş otuz beş, yolun yarısı eder.”

O, Cahit Sıtkı Tarancı’dan başkası değildir.